Tüm mesele aslında burada. Hayatımızın konuşmasını yapacağız. Salon hazır. Bakan Bey, basın mensupları, meslektaşlarınız ve diğer konuklar yerlerini aldı.
Yapacağımız konuşmanın kalitesi ile geleceğimiz şekillenecek.
Uzun zamandır bu gün için hazırlanıyoruz. Sunucumuz bizi kürsüye davet etti. Heyecanımızı yenmek için derin derin nefes aldık. Biraz zaman kazanmak için mikrofonu ağız hizamıza göre ayarladık. Mikrofon konusunda panik yapmayın çünkü geçen sayımızdaki yazımızda aktardıklarımızı okuduysak ses tonumuzu zaten ayarlayabileceğiz. Artık hazırız. Salona bir göz gezdirdik, göz temasını kurduk. Selamlama kısmından sonra artık konuşmamız başlıyor.
Öncelikle kürsüde olan biz olduğumuza göre zaten misafirlerimize karşı 1-0 öndeyiz. Çünkü herkes bizi önemsemiş ve dinlemek için vakit ayırmış. O halde bu zamanın hakkını vermek gerek.
Bütün salon dikkatle bizi izliyor ve de dinliyor. Medya mensupları fotoğraf alıyor, dikkatimiz asla dağılmamalı ve konuşmayı bölerek asla poz vermemeliyiz. Medya mensupları zaten en iyi fotoğrafı yakalamak için uğraşıyor. Onlara güvenip konuşmamızı bölmeden devam ediyoruz. Konuklar arasında not alanlar var.
Ancak ortada oturan kişi konuşmamızın yirmi birinci dakikasında uyuklamaya başladı. Söylediğimiz son cümle birilerinin dikkatini çekmiş olmalı ki kendi aralarında konuşmaya başladılar. Birşeyler yapmalı. Yoksa dikkat gittikçe dağılacak. Panik yok.
Ne yapacağız peki?
Öncelikle konuşmamızı hazırlarken şu noktayı göz önünde tutmalıyız. Misafirleriniz o salona neden geldiler, bizden ne bekliyorlar? İkinci nokta da şu: Biz bu konuyu onlara hangi üslupla anlatmalıyız?
Konuşmamızı çok hızlı yaparsak salondakiler hiçbir şey anlamayacağından dikkat dağılır. Bu sebeple tane tane ve cümlemizin anlamını ön plana çıkaracak yerlerde bir-iki saniyelik duraksamalar yapmalıyız. Durakların süresi önemli. Şayet kafamızı toplamak için duraklıyorsak süre biraz daha fazla olmalı. Ama bu arada -aaa, -eeee gibi sesler çıkarmamalıyız.
Aslında salonu elde tutmanın sırrı yapacağımız esprilerde ve güzel örneklerde. Salonda göz temasını kaybetmeden, sürekli kağıda bakmadan, konukların hayatında da yaşanmış olabilecek örneklere değinerek bir konuşma yapmayı başarabildiğimiz gün, bütün salonu ayakta tutabileceğiz.
Başarımızda Karadeniz fıkralarının da payını unutmayalım. Temel’in her konuşmacıya bir faydası mutlaka olmuştur. Denemeye değer.